18 Şubat 2006

BENİ KAHVALTIYA DAVET ETTİN



Zeytinin de tadı yok, buruk çayın da
Kahvaltı sinmiyor içime
Bu bin bir çeşit koşullar içinde
Bir "simit" olsa elimde
Hem yesem, hem yürüsem
En güzeli; sen okusan, ben dinlesem
Ben söylesem, sen yazsan
Ne zevkle kalkardık bu kahvaltı sofrasından
Senelerce yememiş bir insanın doyuntusuyla
İç içe eriyen gözlerimizin ışıntısıyla
Ver elini sokaklar!

Hiç yorulmuyoruz
Ahmak ıslatan yağmuru başlamış
İslim islim; ıslanmışız ikimizde
Ben titreyince ceketini uzatıp
Omuzlarımı kapatıyorsun
Aynı gençken gördüğümüz filmlerdeki gibi
Sonra şiirine devam ediyorsun
Kaldığımız yerden
Sen okuyorsun, ben karşılıyorum
Benim satırımı sen bitirirken
Senin kalbindekini ben sözleştiriyorum.

Tanrı'm, bu ne zevk öyle!

Fakat yağmur hızlanıyor
Haşin bir rüzgâr şiddetini arttırıyor
Ağaçlar sarsılırken, yağmur sağanaklaşıyor
Artık sırılsıklamız ikimizde
Aynı kuşlar gibi bir sığanak arıyoruz kendimize
Gel gelelim yolun, sonu görülmeyen bir yolun
Tam ortasındayız
Ne bir ev, ne bir ağaç görünürlerde.

Böyle üşümüş, titrerken
Birden gözlerimi açıyorum
Gecenin ikisi, karanlık
Ellerimle yüzümü okşuyorum
Garip! Üşümüyorum, ıslak da değilim
Meğerse bir rüyâdaymışım.

Karanlığın içindeki korkunç yalnızlık hissi
Ürpertiyor beni yeniden
Kapatıyorum gözlerimi zorla
Tekrar dönmek istiyorum rüyâma.

Mümkün mü? Nerde!
Böyle yalnız, istediği olmayan bir çocuk gibi
Çırpınıyorum, "Ben rüyâmı istiyorum"
Ellerimle gözlerimi kapatıyorum
Olmuyor
Ne rüyam, ne şiirlerin, ne de biz…

Senin olsun kahvaltı!
Ben rüyâmı istiyorum.
Ocak, 25 2006

PAPATYA

Hiç yorum yok: